Frankenstein – yaratılanla yaratıcı arasında ki bitmeyen çatışma

Yazar Mary Shelley tarafından kaleme alınan bu hikaye edebiyatta ve popüler kültürde oldukça önemli bir etkiye sahiptir. Bir sürü farklı uyarlamaları kaleme alınmış ve film olarak çekilmiştir. Hatta bu roman o kadar ünlü olmuştur ki günlük hayatta ki kullanılan canavar kelimesi “Frankenstein” ismi aynı anlamda kullanılmıştır. Bu yazımda bu kadar popüler olan bu romanın hikayesini ve simgeleriyle aslında psikolojik olarak nasıl bir anlam içerdiğini incelemeye çalışacağım.

** spoiler uyarısı; yazının bu kısmından itibaren kitabın içeriği hakkında bazı bilgiler paylaşılacaktır. **

Ana kahraman Victor Frankenstein, anne ve babasının ilk erkek çocuğudur. Ailesiyle mutlu ve sevgi dolu bir ortamda büyüyen Victor, her konuda aşırı tatmin olduğu bir ortamda büyümüştür. Ne istediyse elde ettiği, sahip olduğu bir çocukluk yaşamıştır. Büyürken ilgisi insanlar tarafından sahip olunamaz ve kontrol edilemez olarak görülen “ yaşam ve ölüm” konularına edindiği merağı sayesinde doğa bilimlerine kaymıştır. Ve kahramanımız çocukluğunda ki bu ilgisini şu şekilde ifade eder.

“Benim için dünya, öğrenmek istediğim bir sırdı. gizemler açıklandıkça duyduğum merak, doğanın gizli kanunlarını öğrenmek için gerçek bir araştırma, kendinden geçmeye benzer bir memnuniyet; hatırlayabildiğim ilk duygulardı.”

Büyüyüp üniversiteye gittiğinde ise en büyük arzusu olan yaşam ve ölüm üzerine çalışmaya başlar. Ve ölmüş insanlardan toplama bir form yaratır. Yarattığı bu şeyin cüssesi insana göre büyük, biçimsiz ve orantısızdır ayrıca hiç estetik görünmemektedir. Çabaları sonucunda bu oluşturduğu formu canlandırır. Ancak canlandırdığı anda kendi yaratımından korkar, tiksinir ve onu terk eder.

Bu yaratık, yaratıcısının onu terk etmesi ve diğer insanların onu çirkin ve korkutucu bularak dışlaması nedeniyle çok sinirlenir ve öfkelenir. Aslında isteği görülmek ve sevilmektir. Yaratıcısına gider ve kendisine bir dişi yaratmasını ister. Victor ise önce kabul etse de bu çok güçlü ve korkunç yaratığı çoğaltmamak için fikrinden vazgeçer.

Bu nedenle, Victor ile yaratık arasında gelişen olaylar anlatılır kitapta. Bu çatışma, yaratıcıyla yarattığı arasında olduğu kadar kuşaklar arasında devam eden ebeveyn-çocuk çatışmasını da simgesel olarak anlatır. Victor sadece yaratmak, başarmak istemiştir. Başarmıştır da fakat her eylemin bir sonucu, her yaratımın bir bedeli vardır. Victor ortaya çıkardığı şeyin ne olacağını, ne gibi ihtiyaçları olacağını düşünmemiştir. Sadece yapmak istemiştir ve yapmıştır. Yarattığı şey ise burada ebeveynleri istediği için dünyaya getirilen bir bebek gibidir aslında. Evet bedenen güçlü ve hayatta kalabilen bir şekildedir. Fakat zihnen bir çocuk gibidir, konuşmayı ve iletişim kurmayı gizlice gözlemlediği insanlardan öğrenir. Onlarla bir olmak, görülmek, sevmek ve sevilmek ister. Tıpkı her çocuk gibi. Fakat yaratıcı onu terk etmiştir. Üstüne üstlük onu insanların korkacağı, tiksineceği bir surette yaratmıştır. Bu yüzden reddedildikçe öfkelenmekte, kinlenmektedir yaratıcısına.

“Unutma ki, ben senin yaratığınım; ben senin Adem’in olmalıydım ama hiçbir suç işlemeden neşeden mahrum ettiğin, cennetten kovulan melek sayılırım daha çok.”

Canavar, yaratıcısına bu sözleri söylediğinde, aslında ona karşı duyduğu öfke ve nefreti dile getirmektedir. Canavar, kendini Victor’un yarattığı bir çocuk olarak görür. Ancak Victor, onu terk ederek onu cennetten kovmuş, bir meleği şeytana dönüştürmüştür. Canavar, bu yüzden Victor’a karşı öfkeli ve kinlidir.

Bu çatışma ebeveyn ve çocuk arasında ki temel çatışmayı simgelemektedir.Ebeveyn çocuğu dünyaya getirebilir fakat her ihtiyacını karşılayıp sürekli mutlu edemeyecektir. Dışarıda herkes için oldukça zor bir dünya vardır. Çocuk ise dış gerçeklikler tarafından hırpalanıp, engellendikçe belki ebeveynlerine kızacak, öfkelenecek, lanetler okuyacaktır fakat artık hayattadır. Geri dönüşü olmayan bir çizgidir hayat. Geri dönülemez, yavaşlatılamaz ve durdurulamazdır. Bu yüzden devam edecek, farklı yollar ve çözümler bulmaya çalıştıkça kişiliğini, benliğini geliştirecektir. Belki de hayat devam ettiği sürece hiç bitmeyecek olan bir çatışma vardır. Sadece yapabildiği için dünyaya çocuk getiren ebeveynle, kendi isteği dışında varolduğu hayatta kalmak, yok olmamak için ilgi ve sevgi bekleyen çocuk arasında.

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir